Huzurlu bir ses.
18 Eylül 2012 Salı
15 Eylül 2012 Cumartesi
14 Eylül 2012 Cuma
İyeoka eşliğinde Bir iç dökme yazısı. :)
Bu yazıyı kim okur kim okumaz bilmiyorum ama doldum heralde ki taşıyorum.Paylaşmak sadece amacım.Öyle ya bana dair herşeyi paylaşmıyor muyum zaten sizinle.Canlarım bloğu açalı 1 sene oluyor ve çok şükür ki 240 a yakın takipçim var sayenizde.Hepinize ayrı ayrı çok teşekkür ediyorum.Yorumlarınız,emailleriniz ve ilginiz için.Size ulaşabildiğim için,size hitap edebildiğim için inanın çok mutluyum.Hımm, ben istemez miyim benimde binlerce izleyicim olsun, blogtan arkadaşlarım ,görüştüklerim ,smsleştiklerim olsun çok isterim. Valla bak. Fakat ben öyle ünlü bir blog değilim.Olamamda.O yüzden en baştan iddaalı olmayıp çaylak dedim kendime.Evet ben gerçekten çaylağım.Ve çırak olmak için bile 4o fırın ekmek yemem gerek.
Nasıl mı?Hemen anlatıyorum.Arkadaşım şahsen zevkime,rengime,yaratıcılığıma güveniyorum.Şayet bu konuda bir güvensizliğim olsaydı bu mecrada olmazdım zaten.
Valla işin açıkçası bende bayılıyorum Alexander Mcqueen in kuru kafalı kutu çantalarına,Kurt Geiger'in ayakkabılarına,Miu Miu nun ışıltılarına,Valentino'nun elbiselerine,Chanel'in zincirli çantalarına,Massimo Dutti ceketlere,Chanel allıklara,Dior farlara falan.Bunu böylece uzatırım daha.
Ama ben işçi kızı olarak geldim dünyaya.Ve bir çantaya 3 milyar para verebilecek bütçeye sahip değilim.Malum öğrenciyim idare etmem gereken bir evim var ve okumam gereken kitaplarım.Alışveriş benim tutkum ama öncelik ihtiyaçlarım.Zara'ya bile İstanbul'a Eskişehir'e yolum düşerse uğrayabiliyorum.Ha bu beni küçültüyor mu hayır.Ben bazen pazardan aldıklarımla da çok şık olabiliyorum.En azından çevremdekilerin beğenilerini işitiyorum.
Yani paylaşmak istediklerim bende de para olsa bende alırım en güzel,en pahalı cicileri bir güzelde kombinlerim.Fiziğim,boyum,posumda yerinde çok şükür.Ama ben bu kadarım.Ben Koton,Mudo,Levis,Ltb gibi ulaşabildiğim markaları giyiyorum.Bazen bit pazarından,bazen sosyete pazarından giydiğimde olur benim.
Herşey marka değil diyenleriniz olacak biliyorum.Evet değil.Ama biz kendi kendimize uğraş veren bloglarız.Bu kadarız;) Yalnızca anlatmak istedim.
İyi dedim hoş dedim de farkındayım bende tam anlamıyla ilgilenmiyorum bloğumla.Fotoğraf makinası alamadım mesela bahane ediyorum fotoğraflamıyorum bir çok şeyi.Gittiğim,gördüğüm güzel cafeleri,evleri,vintage eşyalarımı,vintage dükkanları,tasarladığım takılarımı,pazar maceralarımı,yaptığım alışverişleri...Bu konuda beni eleştirmekte de haklısınız.Bir işten zevk alıyorsan elinden geleni yapmalısın daha iyi olmak için.
Bunu da kendime öğüt ediyor ve susuyorum artık.Çok konuştum çünkü farkındayım.Neyse canlarım çok öpüyorum hepinizi.İnanın kendi çapımda çaylak maylak daha iyi olmaya çalışacağım.
Ruhunuz Dinlensin. Huzur bulun.
ne giymeli?
<3 kış aralasın kapıyı.bir nescafe,bir battaniye,bir kaşkol ısıtsın bizi.Varsa şayet hali hazırda sıkıca sarsın bizi aşk!
12 Eylül 2012 Çarşamba
ne giydim?
Marin temalı yakası dantel işlemeli elbise nişanlımın hediyesi. Çanta Lv,Sandaletler steve madden. Ve burası da Kütahya Hisar Döner Gazino. Siz yemeğinizi yerken bu eşsiz manzara eşliğinde farkında olmadan dönüyorsunuz ve hiç bir yere arkanız dönük kalmış olmuyorsunuz :)
9 Eylül 2012 Pazar
8 Eylül 2012 Cumartesi
7 Eylül 2012 Cuma
1 Eylül 2012 Cumartesi
Tatil Anektodu: HasanBoğuldu (Sutüven)
Bir aşkın hazin sonunu anlatıyor bu eşsiz güzelliğin hikayesi de.
Aileleri arasında uyumsuzluk olan Emine ve Hasan'ın evlenmelerine bir şartla izin verilir.Hasan Kaz Dağlarından bir çuval tuzu hiç dinlenmeden getirecektir.Gel gör ki Hasan sırtlandığı çuvalı bir müddet sonra taşıyamaz hale gelir.Tuz sıcakta piştikçe Hasan'ın sırtını yakmaktadır ve daha fazla dayanamayan Hasan çuvalı yere indirir.Buna kızan Emine çuvalı sırtlandığı gibi ardına bile bakmadan yürümeye başlar.O günden sonra Hasan'ı bir daha gören yoktur.Rivayete göre yapamamış olmasına kızıp atmıştır kendini sulara.Emineyse ondan geriye yalnızca bir gömlek parçası bulmuştur dere kenarında ve sesinin kulaklarında çınlamasına dayanamayan Emine de o gömlek parçasıyla asmıştır kendini sevdalısına kavuşamayınca..
Nasıl özgürdüm.Nasıl aittim doğaya.
Huzur dedim böyle bir şey işte.Terliklerim elimde o kayadan o kayaya atlarken,tehlikeye aldırmadan,hafif hafif esen rüzgara bırakıp kendimi,buz gibi suyun içinde tabiat ananın tam da kucağında.Tarifsiz bir huzur.Tıpkı cennet.Tüm o kalabalığın içinde tek hissettiğimse Aşkıma ve doğaya aidiyetimdi.Buydum ben.Gürül gürül çağlayan suyu dinledim çıtımı çıkarmadan başımı yaslayıp sevdiğimin omzuna.Dudaklarım kıpırdamadı pek şu güzelliğe bak cümlesi dışında tümceler kurmak adına.Mis gibi oksijeni doldurdum ciğerlerime ve şükrettim Tanrı'ma.O ol dedi ve oldu.Öylesine güzel ve öylesine mükemmel oldu ki! Kelimeler yanyana geldiğinde hala anlamsız.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)